27 Eylül 2016 Salı

İki Beden



''Sonsuzlukta uçuşan iki bedenin tutunacak bir ruh bulması.''


Zira; ne kutsallık adına bahsedilenler, ne ütopyalar, ne destanlar, ne menkıbeler... Hiçbiri ama hiçbiri tutunduramaz bir ruhu başka bir ruha. Eller hariç.


Yağmurlu bir gecede, koca sinema salonunda iki kişi izlenilen bir filmde kendiliğinden birleşmesidir bunu büyülü kılan. Adres sormaksızın, hiçbir şeye danışmadan, yolunu bulan su gibi. Hedefini şaşırmayan bir kuş gibi. Bulması birbirini. Birbirini bulup da tutunması.

Avuç içleri terlese bile bırakmamak. Bilekler yorulsa bile vazgeçmemek. Zira, insanın yalnızlığı o kadar ebedi ve o kadar edebi ki. Ben mesela, veya sen, veya her hangi biri, ömrünün geri kalanında her gün tapılsa, yine de hep bir hüzünle yaşayacak. hep bir yalnızlıkla.


İnsanız ya hani, canımız ve kanımız var ya hani, bir ruhumuz var ya hani, sırf bu nedenlerden ötürü dinmeyecek belki de o yalnızlığımız. İşte o yalnızlığı başka bir yalnızlığıa ellerle iliştirip, elleri çengelli iğne yapıp da yeni bir beden, yeni bir ruh, yeni bir hayat yaratma muhteşemliği.

Tutulan eli içe doğru çevirip de koklamak var bir de. Kokladıktan sonra öpmek avuç içinden. Gözleri yumup da yüzünde gezişinin huzurunu tatmak. Parmakların, dud
aklarında gezmesini hissetmek... Tek iken bir anda çift olmak. Ya da çift iken tek..